Aborjin Mitolojisi

  Mitoloji

Düşzamanı

Avustralya Aborjin mitolojisi üç temel şeye gönderme yapar: insan, toprak ve kutsal alan. Dünyanın yaratılışı sırasında, yani insan hayatı ortaya çıkmadan evvel, Düşzamanı adı verilen bir dönem yaşanmıştır. Avustralyalı Aborjinler, insanların yaratılıştan sonra aynı anda hem fiziksel dünyada hem de Düşzamanı nda yaşadığına inanıyordu. Buna göre hayatta ve ölümde, her birimizin bir parçası sonsuz Düşzamanında varlığını sürdürürdü. Etraflarında olan bitenleri daha iyi anlamak ve onlar üzerinde bir etki yaratabilmek için kabileler herhangi bir insanın, hayvanın, nesnenin ya da anlama konusunda yardıma ihtiyaç duydukları herhangi bir şeyin Düşzamanında ete kemiğe bürünmesi için şarkı söylenip dua ederlerdi. Örneğin, gerçek hayatta karşılaştıkları timsahları kontrol edebilmede yardımcı olması için Düşzamanındaki timsahtan medet umarlardı.

Düşzamanı efsaneleri, verdikleri dersleri hikaye anlatıcısının hayatına aktardıkları için nedensellik ilişkilerini açıklayan mitler ve ahlaki dersler olarak kullanılır ve böylece Aborjin kültürünün önemli bir parçası olmaya devam ederler. Büyük bir toprak parçası söz konusu olduğundan, Düşzamanı mitlerinin bir kabileden diğerine farklılık göstermesi anlaşılabilir bir durumdur. Böylece bu farklı mitler kabilelerin kimliklerinin bir parçası haline gelir.

Yürüyüş

Yürüyüş Avustralya Aborjinleri, toprağa derinden bağlıydılar, hâlâ da öyledirler. Ergenlik çağındaki erkeklerin atalarının izini sürdüğü bir yolculuk olan Yürüyüş, Aborjin medeniyetinde önemli bir yer tutar. Gençler, yol boyunca önceden belirlenmiş yerlerde molalar vererek bir dizi geleneksel tören gerçekleştirirler.

Bu yolculuk, yürüyüş sırasında söylenen şarkılar ve törenler ile özdeşleştirildiği için, çocukların izledikleri yol “şarkı rotaları” adıyla anılmaya başlanmıştır. Yolculuk rotası, Avustralya’yı boydan boya kateder; ayrıca sulama kuyularını, mağaraları, yön bulmaya yardımcı belli başlı yerleri ve çeşitli kabileler için büyük önem taşıyan besin kaynaklarını birbirine bağlayan bir hattı takip eder. Genç erkekler, toprakları ve atalarıyla eski ritüeller aracılığıyla ilişki kurarak aylar geçirir; toprak sayesinde hayatta kalabilmeyi, yalnızlığın huzuruna ve memnuniyetine erişmeyi öğrenirler.

Genç erkeklerin bu yolculuktan yetişkin erkekler olarak geri dönmeleri umulur.

Gökkuşağı Yılanı

Avustralya’daki inanç sistemleri şaşırtıcı derecede çeşitli olmalarına rağmen, tekrar tekrar ortaya çıkan bir karakteri vardır: Gökkuşağı Yılanı. Gökkuşağı Yılanına atfedilen hikayeler ve isimler değişse de genellikle suyla ve dolayısıyla hayatla özdeşleştirilir. Pek çok hikayede insanları midesine indirir fakat Avustralya halklarına örf ve âdetler de armağan eder. Gökkuşağı Yılanı yaratılış efsanesi olarak, aynı zamanda da Avustralya’nın yasalarını, âdetlerini ve totemik kabile kültürünü açıklamak için kullanılır.

Dirilişzamanı’nda, zamanın doğuşunda, Gökkuşağı Yılanı Avustralya’yı boydan boya katederken, geçtiği yerlerde bıraktığı izler; vadileri, nehirleri -ve dere yataklarını oluşturur. Kurbağalara seslenir ve kurbağalar topraktan suyla dolup ağırlaşmış karınlarıyla çıkarlar. Gökkuşağı Yılanı, kurbağaların karınlarını gıdıklar ve su dünyaya fışkırır, nehirleri ve gölleri doldurur. Buradan da tüm yaşam -hem bitkiler hem hayvanlar- doğar. Kanguru, devekuşu, yılan, kuşlar ve tüm diğer hayvanlar ülkeyi gezen Gökkuşağı Yılanı’nı takip eder. Her hayvan, sadece kendi türündeki canlıları avlayarak ekolojik dengeyi korumaya yardımcı olur.

Yılan, yasalar koyar ve yasalara itaat etmeyenlerin hayvan biçiminde kalacağını, yasalara uyanların ise insan formuna terfi edeceğini söyler. Her kabilenin belli bir hayvandan geldiğine inanılır. Bu hayvanlar kabilelerin totemidir ve totem onlara kökenlerini hatırlatır. Kabiledekiler, bu totem hayvan hariç her şeyi yiyebilirler.

Böylece herkese yetecek kadar yemek olur. Bu, kaynakların sınırlı olduğu bir diyar için epey faydalı bir ilkedir.

Güneş

Düşzamanının ilk günlerinde, henüz Güneş yaratılmamışken, sırılsıklam âşık bir genç kızın sevdiği yakışıklıyla birlikte olması yasaklanır. Kız öfkeyle ormanın derinliklerine kaçar. Orada ne yemeğin ne de barınağın olmadığı çok ağır koşullarla karşılaşır. Kabilesi peşinde olduğundan, kendini daha da amansız koşulların içine atmak zorunda kalır.

Genç kızın ölmek üzere olduğunu ve uyuduğunu gören ataların ruhları, artık müdahale etmeleri gerektiğine karar verirler. Kızı yiyecek yemek ve ısınacak ateş bulabileceği göklere çıkarırlar. Kız uyandığında halkının üşüdüğünü ve karanlıkta olduğunu görür, ateşleri onlara gün boyu yetmemektedir. Ailesini özlese fakat onlara geri dönmeye can atsa da, artık göklere ait olduğunu ve ailesine de yardım etmesi gerektiğini anlar.

Ateşini olabildiğince büyütüp halkının ısınması için gün boyu sıcaklığını arttırır. Güneş’in yaratılışı ona öyle eşsiz bir mutluluk verir ki, onu her gün yeni baştan alevlendirip ailesinin hayatını kolaylaştırmaya koyulur.

Ay

Günlerden birgün, Düşzamanının büyük avcısı Japara karısı ve oğlundan ayrılıp günlük avına çıkar. Onun yokluğunda, gezgin bir hikaye anlatıcısı olan Parukapoli, Japara’nın karısının karşısına çıkar, kadını büyüleyen muhteşem hikayeler anlatır. Kadıncağız hikayelere kendini öylesine kaptırır ki, suda debelenen oğlunun sesiyle ancak kendine gelir. Onu kurtarmak için koşar, fakat iş işten geçmiş, çocuk çoktan boğulmuştur.

Kadın, oğlunun cansız bedenini kucaklayıp oturur ve bütün gün hüngür hüngür ağlayarak Japaranın dönüşünü bekler. Olanları anlattığında kocası öfkesinden deliye döner ve onu çocuğun ölümünden sorumlu tutar. Silahım alıp karısını öldürür, sonra da Parukopoli’nin peşine düşer. İki adam dövüşür, ikisi de ağır yaralanır fakat galip gelen, hikaye anlatıcısını öldüren Japara olur.

Kabilesi tarafından azarlanan Japara, sonunda hatasını anlar. Karısının ve oğlunun ölüsünü arar fakat ikisinin de ortadan kaybolduğunu fark eder. Yaptıklarından vicdan azabı çeker ve ağıt yakıp ailesini alan ruhlara yeniden onlarla bir araya gelebilmek için yalvarır. Ruhlar isteğini kabul edip Japaranın gökler dünyasına ailesini aramaya girmesine müsaade ederler fakat ceza olarak yapayalnız göklerde onları tek başına arayacaktır.

Rivayete göre, Japara’nın Parukopoli’yle olan dövüşünden kalma yara izleri hâlâ Ay’ın çizgilerinde durmaktadır. Ay da zaten onun ailesini ararken yaktığı ateşin yansımasıdır. Ay’ın yörüngesinin ve biçiminin değişmesi de zavallı Japara nın sonsuz arayışının simgesidir.

Terimler, Tanrılar

Avustralya Aborjin kültürü pek çok bakımdan doğaya dayalıdır. Mitolojik kahramanların çoğu hayvanlardır.

Ortak mitolojik temalardan biri Düşzamanıdır (Dreamtime)

Alchera (mit)

Alcheringa – Aborjinlerin Düşzamanı için kullandıkları terim

Altjira – Aranda kabilesi Gök tanrısı.

Anjea – Bolluk tanrıçası

Bagadjimbiri – iki kardeş ve yaratışı tanrı

Bahloo – Ay tanrıçası

Baiame – Kamilaroi kabilesinin atası ve yönetici tanrısı

Bamapana – Murngin halkının hilekar kahramanı

Banaitja – Yaratıcı tanrı

Beralku – Ölüler adası

Bobbi-Bobbi – Semada yaşayan Gökkuşağı Yılanı’na benzer dev yılan

Brolga

Bunbulama – yağmur tanrıçası

Bunjil – Kulin halkının yüce tanrısı bazen bir kartal olarak tezahür eder.

Bunyip – a mythical creature said to lurk in billabongs.

Daramulum – Wiradhuri ve Kamilaroi halkının gök ve hava tanrısı, şamanların yönetici tanrısı ve aysal (lunar)
uluhiyet

Dhakhan – Kabi halkının atası tanrı

Dilga – bolluk ve yetişme tanrıçası

Djanggawul – İkisi kız biri erkek olan ve Avustralya kıtasını ve üzerindeki bitki örtüsünü yaratan üç kardeş

Djunkgao – Okyanus akıntılarıyla ilişkili bir grup kızkardeş

Rüyazamanı – Aborjin kültürünün merkezi ve birleştirici teması

Eingana – Tüm suların, hayvanların ve insanların anası yaratıcı tanrıça

Erathipa – hamile kadına biçim veren bir kaya

Galeru – Djanggawul’i yutan gökkuşağı yılanı

Gidja – Ay tanrısı, kadınların yaratıcısı

Gnowee – Güneş olmadan önce dünyada yaşayan güneşsel tanrıça

Inapertwa – Numakulla’nın kendileriyle yerküre üzerindeki tüm yaşamı yarattığı küçük yaratıklar

(Aranda)

I’wai – Koko Y’ao halkının kahramanı.

Julana – a lecherous god who surprises women by burrowing beneath the sand

Julunggul – a rainbow serpent and fertility goddess

Kalseru

Karora – Yaratıcı tanrı

Kidili – an ancient moon-man who attempted to rape some of the first women on Earth (Mandjindja)

Kondole – a mean and rude man who became a whale

Kunapipi – Ana tanrıça ve pek çok kahramanın yönetici uluhiyeti

Kutjara

Makara – the seven sisters who eventually became the Pleiades

Mamaragan – Sesiyle gökkuşağını oluşturan şimşek tanrısı

Mamu

Mangar-kunjer-kunja – insanları yaratan kertenkele tanrı

Mimi – Arnhem Land halkının peri benzeri varlıkları

Minawara – Nambutji’nin ataları

Mokoi – Kara büyüyü kullanan büyücüleri öldüren kötü ruh

Mura-mura – Rüyazamanını anlatan bir başka kelime

Nargun – Çocukları kaçıran dişi bir canavar

Ngariman – Bagadjimbiri’yi öldüren kedi-insan

Nogomain – ölümlü ebeveynlere çocuk ruhu veren bir tanrı

Puckowe – Göklerde yaşayan büyükanne ruh

Pundjel – Dini ayinleri ortaya koyan yaratıcı tanrı

Gökkuşağı yılanı – Su deliklerinde yaşayan, suyu kontrol eden yaratıcı ruh
Tjilpa – Kedi halkının atası

Tjinimin – Avustralya halkının atası

Ulanji – Binbinga’nın yılan atası.

Ungud – Bazen erkek bazen dişi olan yılan tanrı

Wagyl – Su yollarını yaratan yılan benzeri yaratık

Wahwee

Walo – güneş tanrıçası

Waramurungundi – İlk kadın (Gunwinggu)

Wati-kutjara – kertenkele insanlar

Wawalag – Djanggawul kızları olan iki kızkardeş

Wollunqua – yağmur ve bolluk yılan-tanrısı

Wondjina – bulut ve yağmur ruhları

Wuluwaid – yağmur tanrısı

Wuragag – İlk insan (Gunwinggu)

Wuriupranili – Meşale taşıyan güneş tanrıçası.

Wurrunna – bir kahraman

Yara-ma-yha-who -küçük bir vampir benzeri insan, canavar

Yowie – kertenkele ve karınca karışı bir dev yaratık

Yhi – Işık ve yaratılış tanrıçası, güneşsel (solar) uluhiyet

Yurlungur – Bakır yılan

Aborijinlerde Din

Avustralya kıtasında Avrupalılar gelmeden önce farklı dillere sahip pek çok kabile barındığı için tek bir kültürden ziyade birbirleriyle benzerlikleri de olan farklı kültürlerden bahsedilebilir. Pek çok büyük ve birbirlerinden farklı grupların kendi kültürleri, inanç yapıları ve dilleri bulunmaktadır. Bu kültürler zaman içinde birbirleriyle az veya çok çakışmışlardır.

Avustralya yerlilerinin toprağa saygı ve Düşzamanı inancı üzerine kurulu şifahi gelenekleri ve manevi erdemleri bulunmaktaydı. Rüyalar, düşler hem yaradılışın antik zamanı hem de günümüz gerçeğini ifade etmektedir.
Düş zamanı hikayelerinden bir versiyon:

Tüm dünya uykudaydı. Her şey sessiz, hareketsizdi ve hiçbir şey büyümüyordu. Hayvanlar yeraltında uyumaktaydı. Bir gün gökkuşağı yılanı uyandı ve dünyanın yüzeyinde süründü. Her şeyi bir kenara itti ve bu onun tarzıydı. Tüm bir diyarı gezdi ve yorulduğunda kıvrılıp uyumaya başladı. Böylece heryere izini bıraktı. Sonra geri döndü ve kurbağalara seslendi. Onlar da su dolu kocaman mideleriyle ortaya çıktılar. Gökkuşağı yılanı onları gıdıklayıp güldürdü. Sular ağızlarından çıktı ve gökkuşağı yılanının izlerini doldurdu. Göl ve nehirler böyle yaratıldı. Daha sonra çimenler ve ağaçlar büyümeye ve yeryüzünü yaşam doldurmaya başladı.

1996 nüfus sayımında Aborijinlerinin %72 oranında Hristiyanlığın çeşitli formlarını uyguladıkları %16’sının ise herhangi bir dini işaretlemediği bildirilmiştir. 2001 yılı nüfus sayımında Aborjin nüfusunun yüzde 0.03 kadarının Aborijin dini pratiklerini uyguladıkları tespit edilmiştir.

Yorum yaz